Depresyonda Barsak Florasının Önemi ve Akupunktur Desteği

Barsak Florası

Depresyonda Barsak Florasının Önemi ve Akupunktur Desteği

Depresyonda Barsak Florasının Önemi ve Akupunktur Desteği

Barsak Florası

“Tüm Hastalıklar Barsakta Başlar.”- Hipokrates M.Ö 4. Yy

“Önce zarar verme-primum non-nocere”-Tüm Tıp Hekimlerine Öğretilen Temel İlke

Vücudumuz şaşırtıcı bir şekilde sadece bize ait hücre ve dokulardan meydana gelmez. İçimizde bizimle beraber yaşayan tabiri caiz ise bir “mikrokozmos” bulunmaktadır. Yani bizim saçımız, gözümüz, kalbimiz gibi bedenlerimizin birer vazgeçilmez parçası olan “flora” adını verdiğimiz mikroorganizmalar bulunmaktadır. Bu mikroorganizmalar, hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmemiz için elzemdir. Flora içinde bulunduğu bölgeye göre isimlendirilir; “ cilt florası”, “barsak florası”, “vajina florası”, “burun florası” gibi. Floranın içinde ise hem yararlı hem de zararlı mikroplar bir aradadır ve lehimize olan tabii ki yararlı grubun fazla miktarda olacağı, zararlı grubun için az miktarda olacağı bir dengede bulunmalarıdır.

Floradaki yararlı mikroorganizmalar, hayati birçok fonksiyonumuzu sürdürebilmemizi sağlar; hormonların sentezlenmesi, vitaminlerin sentezlenmesi, bağışıklığın dengelenmesi ve daha birçokları. Barsak mikroorganizmaları sayesinde barsak hücreleri (bu özel hücrelere tıpta enterokromaffin hücreler denir) serotonin adlı hormonun salgılanması da gerçekleşir. Serotonin hormonunun bugün depresyonda eksilen hormon olduğu bilinmektedir. Vücutta üretilen serotonin hormonunun yaklaşık %70-80 kadarı barsaklardan kaynaklanır. Anti-depresan grubundaki ilaçların da nihai hedefi serotonin miktarını arttırmaktır ancak bunu gerçekleştirirken bu grup ilaçlar barsaklara etki etmez, başka yolları kullanır (serotoninin %20-30 kadarını hedefleyebilir). Ayrıca bugün artık antidepresan ilaçların yan etkileri, bırakıldığında ortaya çıkan rebound depresyon dediğimiz depresyonun eskisinden şiddetli olarak geri gelmesi gibi birçok getirisi mercek altında ve tartışma konusudur. 

Bu noktada barsak florasına hakettiği ancak unutulageldiği itibarını geri vermek gerekli diye düşünüyorum. 

Barsak florası, kişinin daha doğumundan itibaren (vajinal yolla mı sezeryanla mı doğduğuna göre) şekillenir ve aynı parmak izi gibi kişiye özeldir. Barsak florasının dengesini bozan belli başlı etkenler vardır:

  • Stres : hangi kaynaklı olursa olsun. Sürekli oturmak bile bedenlerimiz için strestir. Normalde ilkel çağlarda hayatta kalabilmek için yani savaş/kaç yanıtı için belli durumlarda kısa süreli salgılanan stres hormonları bugün modern hayat dediğimiz ancak aslında hastalık kaynağı olan hayatlarımız nedeniyle sürekli salgılanmaktadır. Bu stres hormonları barsak kan akımını bozarak floranın hasarlanmasına sebep olurlar. Dolayısıyla hafif egzersiz, gün içinde 30-40 dakikada bir kalkıp birkaç adım atmak, zihinsel stresi yönetebilecek meditasyon, tai-chi, yoga, EFT gibi yöntemlerden destek alınması yararlıdır.
  • Gereksiz antibiyotik kullanımı: Antibiyotikler hastalık yapan mikroplar kadar barsaktaki yararlı bakterileri de seçim yapmaksızın, adeta atom bombası atılmışçasına ortadan kaldırır ve flora dengesini aylarca sürecek şekilde bozabilirler.
  • Yanlış beslenme: özellikle GDO’lu, işlenmiş, paketlenmiş, tütsülenmiş, içine fruktoz şurubu ve MSG başta olmak üzere birçok katkı maddesi eklenmiş gıda görünümlü zehirlerin bedenimizi tehdit ettiği aşikardır. Beslenme başlı başına hastalıkların sebebi ve ilacı olabilecek güçtedir.

Tamamlayıcı ve bütünsel tıp bakış açısıyla bakınca barsaklar, depresyonda ilk yönelinmesi gereken kaynaktır. Ancak ve ancak barsaklar sağlamsa sağlık tam, barsaklar riskteyse tüm vücut risktedir. Dolayısıyla kişinin barsak sistemini bozabilecek, beslenme hataları, antibiyotik kullanımı, sık antibiyotik kullanımına sebep olabilecek ve bağışıklığı zorlayan etkenlerin tümü (vitamin mineral eksiklikleri, çevresel toksinler, elektromanyetik maruziyet, ev ve iş yerindeki stres faktörleri, geçirilmiş ameliyatlar, eski yara izleri, ağır metallerin varlığı ve olası maruziyet kaynakları vb) etraflıca değerlendirilir. Altta yatan sebeplere yönelik yol haritası belirlenir. 

Akupunktur bu noktada hem depresyonun kendisi, hem barsak florasının desteklenmesi açısından hızlı, acısız, doğal, ilaçsız destek veren bir tedavi yöntemidir. Temelleri 3000-5000 yıl öncesine dek dayanır. Sağlığı ruh-beden-zihin ekseninde bir bütün olarak ele aldığımız bir tedavidir. Ayrıca yine kişiyi doğanın bir parçası olarak ele alır ve örneğin mevsimsel depresyon gibi durumlara farklı bakış açıları ve çözümler getirir. Her bir akupunktur noktasının tanımlanmış etkileri vardır ve bu etkiler, klinik yanıtlarla binlerce yıldır saptandığı gibi bugün artık Batı Tıbbı bakış açısıyla da örtüşen verilerle desteklenmektedir. Depresyonda kullanılan akupunktur noktalarından bazılarına bu noktada örnek verirsem çok daha açıklayıcı olacaktır: kulakta kullanılan “neşe, sevinç, dert, keder, korku, agresyon, frustrasyon (hayal kırıklığı), anksiyete-endişe giderici-anksiyolitik nokta, depresyon ekseni, Shen-men” gibi noktalar başta olmak üzere vücut akupunkturunda kullanılan “kalbi, ruhu sakinleştiren, depresyon üçgeni adlı özel alanda çalışılan noktalar”, barsak florasını ve barsak yapısını desteklediğimiz “kalın barsak ve ince barsak front-mu” noktaları, hormonları dengelediğimiz yine kulak üzerinde yer alan “ACTH, kortizol, TSH, Prolaktin, Oksitosin” ve daha birçok hormonal destek noktası, her bir iç organın sinir sistemi üzerinden sinyal iletilerinin düzenlendiği noktalar başta olmak üzere sayısız, hastaya özel protokollerle düzenlenecek akupunktur tedavisinden sizler de fayda görebilirsiniz. Yapılan Batı Tıbbı çalışmalarında, yüzlerce hasta üzerindeki veriler (tıp dilinde bu çalışmalara metaanaliz ve review denmektedir), en değerli ve objektif çalışma şekli olan çift kör çalışmalarda, akupunkturun anti-depresanlarla eşdeğerde ve hatta kimi zaman daha fazla etkili olduğu üstelik bunu yan etkisiz gerçekleştirdiği gösterilmiştir.