Ankilozan Spondilit Hastalığı

Ankilozan Spondilit Hastalığı

Ankilozan Spondilit Hastalığı

Ankilozan Spondilit Nedir?

Omurga ve büyük eklemlerde etkisini gösteren ve genellikle genç yaşlarda ortaya çıkan bir hastalıktır. Spondiloartritler denilen bir grup hastalıktan biridir. Genç yaşlarda görülmesi ve omurgada, özellikle de belde ağrı yapması nedeniyle sıklıkla bel fıtığı ile karışabilir. Omurga ve eklem bulguları dışında pek çok bazı doku ve organlarda da olumsuz etkilere neden olabilir ve bu açılardan da dikkatli değerlendirme ve takip gerekir.

Ankilozan Spondilit Kimlerde Görülür?

Ankilozan Spondilit genç yaşlarda başlayan bir hastalıktır. Genelde 10’lu yaşların sonunda veya 20’li yaşların başında ilk bulguları başlar. Daha önce hastalığa dair bulguları olmayan birinde 30-40’lı yaşlardan sonra başlaması çok nadir görülecek bir durumdur.

Toplumda ortalama her 1000 kişiden birinde Ankilozan Spondilit tanısı konmaktadır. Erkeklerde görülme sıklığı kadınlara göre biraz daha fazladır.

Hastalığın genetik yatkınlık zemininde oraya çıkması nedeniyle aynı aile içinde birden fazla bireyde Ankilozan Spondilit olması olasıdır. Ancak bu durum ailede birinde hastalık varsa mutlaka diğer aile bireylerinde de ortaya çıkacak anlamına gelmez. Özellikle HLA-B27 adı verilen genin taşınıyor olması hastalığın ortaya çıkması için zemin oluşturur. Ancak tek başına bu genin varlığı mutlak hastalık olduğu veya ileriki süreçte kesinlikle ortaya çıkacağı anlamına gelmez. HLA-B27 genini taşıyan bireylerin çok büyük bir yüzdesi herhangi bir romatizmal hastalık olmadan yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu nedenle tanıda bu genin bakılması rutin bir uygulama değildir, ancak mevcut klinik durumun başka hastalıklarla karışabileceği hallerde tanıyı desteklemek amacıyla bu testin istenmesi planlanabilir.

Ankilozan Spondilit Omurga ve Eklem Bulguları

Ankilozan Spondilit bulguları omurga ve büyük eklemlerde görülür. Omurganın tüm seviyelerinde etkiler görülebilmekle beraber en tipik ve tanı koydurucu bulgusu leğen kemiğiyle, bel omurunu birleştiren “sakroiliyak eklem” adı verilen eklemin etkilenmesidir. Sakroiliyak eklemin tanısal görüntüleme yöntemleri ile (Röntgen, BT ve MR) hem sağ hem de solda etkilendiğinin gösterilmesi tanısal önem arz etmektedir.

Omurgadaki etkileri dolayısıyla sırt ve bel ağrıları en sık bulgudur. Bu ağrıların sabah uyanma sonrası ilk saatlerde veya uzun hareketsizlik ile belirginleşmesi ve beraberinde tutukluk hissi olması; hareket etmek, eğilip kalkmak ile bir süre ağrı ve tutukluğun azalması iltihabi kökenli omurga sorunun tipik bulgularıdır.

Ankilozan Spondilitin en sık etkilediği eklemler özellikle alt uzuvlardaki büyük ve orta boy eklemlerdir. Ayak bileği, diz, kalça eklemlerinde ağrı, şişlik ve hareket zorluğu olabilir. Bu eklemlerdeki bulgular tek veya birkaç eklemde olabilir ve romatoid artritte olduğu gibi simetrik olması şart değildir. Yani sadece sağ veya sol tarafta, birkaç eklemin bulgu vermesi olasıdır.

Bunun haricinde tendonların kemiklere yapışma noktalarında iltihabi bulgular ortaya çıkabilir. Bu durum kendini özellikle topuk ağrısı olarak gösterebilir.

Ankilozan Spondilit Eklem Dışı Bulguları

Ankilozan Spondilit, Spondiloartropatiler denilen bir grup romatizmal hastalıktan bir tanesidir. Bu hastalık grubu sıklıkla HLA-B27 adlı geni taşıyan kişilerde ortaya çıkar ve benzer eklem ve eklem dışı bulgular gösterir. Bu nedenle bazen tanı aşamasında bu grup hastalıkların birbiri ile karışması veya birbirlerine benzer özellikler göstermesi olasıdır.

Ankilozan Spondilit başta olmak üzere spondiloartropati hastalık grubunun en sık görülen eklem dışı bulgularından biri gözün iltihabi hastalıklarıdır. Herhangi bir mikrobik veya kimyasal etken olmadan göz içi yapılarda iltihabi rahatsızlıklar (Üveit gibi) bu hastalıklara sıklıkla eşlik eder. Hatta bazen tekrar eden üveit atakları nedeniyle yapılan romatolojik değerlendirme sırasında Ankilozan Spondilit tanısı konabilir. Şüphe olduğunda mutlaka Göz Hastalıkları muayenesinin yapılması daha sonra ortaya çıkabilecek ve görmenin azalmasıyla sonuçlanabilecek komplikasyonların önlenmesinde önemlidir.

Spondiloartropatiler ve Ankilozan Spondilitte iltihabi bağırsak sorunlarının da görülmesi olasıdır. Ankilozan Spondilit seyri sırasında bağırsağın iltihabi hastalığı ortaya çıkabileceği gibi bazen de çok önceden başlamış Crohn Hastalığı veya Ülseratif Kolit gibi bir iltihabi barsak hastalığı sürecinde iltihabi eklem ve omurga bulguları ortaya çıkabilir. Ağızda tekrar eden aftlar, sık sık olan ishal, kanlı dışkılama, nedeni açıklanamayan karın ağrıları gibi durumlarda bağırsakların mutlaka değerlendirilmesi gerekir.

Omurga üzerinde etkili olan ve aktif seyreden Ankilozan Spondilit durumlarında kemik erimesi ve buna bağlı kemik ve omurga kırıkları oluşabilir. Bu açıdan gerek görüldüğünde hem kemik mineral yoğunluğu ölçümlerinin yapılması ve buna uygun tedavinin belirlenmesi hem de kemik metabolizmasında önemli rolleri olan D vitamin ve magnezyum gibi desteklerin sağlanması elzemdir. Yapılacak egzersiz ve spor tercihlerinde de omurgaya yük ve darbe olasılığı olan ağırlık kaldırma ve mücadele sporlarından kaçınmak yerinde olur.

Ankilozan Spondilit Tanısı Nasıl Konur?

Tüm tanısal tetkik ve görüntülemeden önce gelen ve çok daha önemli olan tanısal işlem klinik bulguların değerlendirilmesi ve muayenedir. Genç veya genç erişkin bir bireyde 3 aydan uzun süredir devam eden iltihabi bel, kalça ağrısı varsa, yani uyanıldığında veya uzun hareketsizlikte ortaya çıkan ve hareketle kısmen rahatlayan ağrı ve tutukluk varsa ve büyük eklemlerde benzer biçimde ağrı ve tutukluk oluyorsa Ankilozan Spondilit hastalığından şüphelenmek gerekir.

İltihabi durumun göstergesi olan sedimantasyon ve CRP adlı tetkikler aktif hastalık sürecinde yüksek bulunabilir ancak şart değildir. Bazen bu testlerde belirgin bir yükseklik olmadan da hastalık aktif seyredebilir.

Radyolojik tetkikler tanı aşamasında önemlidir. Özellikle leğen kemiği ile bel omurlarının birleşme noktasındaki sakroiliyak eklemde devam eden iltihabi bulgular olması veya uzun süredir süregelen iltihabi sürece bağlı eklemde hasar ve/veya eklem aralığının kapanmış olması ve bu bulguların çift taraflı (yani hem sağ hem de solda) olması tanısal önem taşır. Daha önce olmuş ve eklem yapısını bozmuş olan hasarın gösterilmesinde röntgen ve tomografi yeterliyken, aktif devam eden bir iltihabi sürecin ayırt edilebilmesi için ilaçlı Manyetik Rezonans görüntüleme işleminin yapılması gerekebilir. Son yıllarda sadece klinik bulguların bile tanı için yeterli olabileceği ve görüntülemenin bize hastalık bulgusu vermese bile tanı konabileceğine dair görüşler vardır. Ancak hastalığın omurga ve eklem üzerine yapabileceği kalıcı hasarın ve aktivitenin değerlendirilebilmesi için belli aralıklarla yapılan MR tedavi belirlenmesinde ve sürecin öngörülmesinde ciddi bir yol göstericidir.

Ankilozan Spondilit tanısı dendiğinde akla ilk gelen sorulardan biri genetik testin yani HLA-B27 testinin gerekli olup olmadığıdır. HLA-B27 adlı genetik yapının varlığı hastalık vardır anlamına gelmez. HLA-B27 toplumdaki bireylerin neredeyse %15’inde bulunur ve ancak bu kişilerin % 0,5-1’inde hastalık ortaya çıkar. Bu yapının varlığı hastalık için zemin oluşturmakla beraber tek başına hastalık nedeni değildir ve her Ankilozan Spondilit tanı sürecinde istenmesi gerekmez. Tanının net olmadığı ve başka durumlarla karışabileceği hallerde tanı olasılığını güçlendirmek için bu test istenebilir. Ankilozan Spondilit bulguları olmadan toplumda veya aile bireylerinden birinde Ankilozan Spondilit tanısı olduğu için sadece tarama amaçlı HLA-B27 testinin yapılması gereksizdir.

Ankilozan Spondilit Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Ankilozan Spondilit hastalığının tedavisi, hastalık aktivitesine ve omurga ile eklemlerde hasar yapma potansiyeline göre belirlenir. Hafif seyirli olan ve sadece arada bel ağrısı ve tutukluğu ile giden olgularda düzenli bir ilaç tedavisi gerekmez. Bu kişilerin kilo almaması, düzenli egzersiz yapması, omurga çevresi kasları güçlendirecek egzersizleri uygulaması ve ağrı durumlarında (sık olmayacak biçimde) ağrı kesici ilaçlar kullanması sıklıkla yeterli olmaktadır.

Aktif hastalıkta ve/veya ilerleyici omurga, eklem hasarı yapan durumlarda düzenli ilaç tedavileri gerekir. Aktiviteyi belirlemede hastanın ağrı ve tutukluk sıklığı ve şiddetinin belirlenmesi, fizik muayene, laboratuvar tetkikleri ve MR başta olmak üzere radyolojik görüntüleme yöntemleri kullanılır. Sık sık ağrı kesici ihtiyacı olması, tutukluk nedeniyle günlük aktivitelerin saatlerce kısıtlanması düzenli tedavi gerektiren bulgulardır. Keza muayene ve radyolojik görüntüleme yöntemleri ile eklem ve omurgada kalıcı ve ilerleyici hasar tespit edilirse düzenli ve kuvvetli ilaç tedavileri planlanır.

Hastalık sürecini değiştiren/yavaşlatan ilaç tedavilerinde tıpkı diğer romatizmal hastalıklarda olduğu gibi temel olarak 2 ilaç seçeneği vardır:

  1. Hastalık Modifiye Edici İlaçlar: Yılardır kullanımda olan ve pek çok vakada etkinlikleri belirlenmiş metotreksat ve sülfasalazin gibi ilaçlardır. Etkinlikleri ve yan etkileri iyi bilindiği ve yıllardır kullanılmakta oldukları için uzun vade olumlu, olumsuz etkileri daha net bilinir ve ucuz oldukları için sıklıkla ilk tercih edilen tedavi grubudur.
  2. Biyolojik İlaçlar: Daha yeni grup ve patolojik süreçlerdeki sorunlu basamaklara özgü sınırlı ve güçlü etki yapan ilaçlardır. İlk grup ilaçlara yanıt alınmayan durumlarda veya hızlı biçimde omurga ve eklem hasarı gelişen hastalarda tercih edilirler. Bu ilaçlar bağışıklık sisteminde kısmen neden oldukları baskılayıcı etkiler nedeniyle az da olsa bazı mikrobik hastalıkların ortaya çıkmasını kolaylaştırırlar, bağışıklık sisteminin bu mikrobik etkenlere etkili yanıt vermesini engellerler. Özellikle verem mikrobu ve mantar enfeksiyonları riskini artırırlar. Bu nedenle risk altında olduğu düşünülen hastalarda tedavi başlanmadan önce ve tedavinin ilk aylarında bazı koruyucu antibiyotiklerin verilmesi gerekebilir.

Tüm iltihabi romatizmal hastalıklar ve kronik hastalıklarda olduğu gibi beslenme ve yaşam biçiminin düzenlenmesi ve düzeltilmesi de kritik önem taşır. Bu konuda ilgili yazımıza bağlantıdan ulaşabilirsiniz 

Ankilozan Spondilit Hastalığının Seyri Nasıldır?

Pek çok hastamız kendisine Ankilozan Spondilit tanısı konduktan sonra olası hastalık seyri ile ilgili verilen yersiz bilgiler nedeniyle büyük endişeye kapılmaktadır. Ankilozan Spondilit tanısı olan ve yetersiz tedavi veya nadir görülen ağır seyir nedeniyle belirgin omurga hasarı bulguları gösteren tanınmış ünlü kişilerin örneği verildiğinde hastalarımız da kendilerinin mutlaka bu olumsuz hastalık seyri ile karşı karşıya kalacakları izlenimine kapılmaktadır. Ancak bu korku günümüzde neredeyse tamamen yersizdir. Çünkü:

  1. Son yıllarda Ankilozan Spondilitin erken tanısı yolunda çok ciddi adımlar atılmıştır. Özellikle MR ile hastalığın aktivitesinin değerlendirilmesi ve erken eklem ve omurga hasarlarının geçen yüzyılda olduğundan çok daha erken tespit edilmesi mümkün olmaktadır.
  2. Anikilozan Spondilitin ağır seyri konusunda örnek verilen ünlü simaların hemen hepsi yaşça oldukça ileridir. Yani geçen yüzyılın ortalarından önce doğmuş olup henüz etkili tanı ve tedavi yöntemlerinin olmadığı talihsiz bir dönemde hastalığa yakalanmışlardır. Giderek ivme kazanan biçimde son yıllarda hemen her yıl daha etkili ve çeşitli tedavi seçenekleri keşfedilmektedir. Özellikle biyolojik ilaçların geliştirilmesi ve çeşitlenmesi ile tedaviye yeterli yanıt alınmayan ve omurgada ciddi hasar gelişen hastalarımızın oranı her geçen gün azalmaktadır.
  3. Ankilozan Spondilit hastalığının seyri herkeste çok farklı bir süreç izlemektedir. Pek çok kişide bulguların çok silik ve hafif olması nedeniyle yaşam boyunca tanı konması bile mümkün olmamaktadır. Bu kişilerde ara ara uzun hareketsizlik ve uzun uyku süreçleri sonrası nadiren olan bel ağrısı ve tutukluğu dışında bulgu görülmemektedir. Ağır seyreden ve sürekli gelişmekte olan mevcut tedavi seçeneklerine yanıt vermeyen, dolayısıyla da ciddi omurga hasarı olan hasta sayısı artık çok küçük bir yüzdeyi kapsamaktadır.

Özetle Ankilozan Spondilit tanısı konan her hastada omurgada eğilme ve ciddi hasar olması beklenmez, hatta bu olasılık düşüktür ve her geçen yıl olasılık daha da azalmaktadır. Ancak hastalığın aktivitesinin ve sürecin zaman zaman değerlendirilmesi ve tedavinin buna göre düzenlenmesi önemlidir. Bu nedenle de düzenli Romatoloji uzmanı takiplerine devam edilmesi yerinde olacaktır.