Romatizma Tedavisi

Romatizma Tedavisi

Romatizma Tedavisi

Öncelikle romatizma dediğimizde bahsettiğimiz durumun sınırlarını biraz daha net çizelim. Benim üzerinde durduğum durum daha ziyade kronik yani çok uzun süreli, iltihabi otoimmün yani bağışıklık sisteminin kendi dokularını yabancı tanıyarak bu dokulara zarar verdiği romatizmal durumlar. Bu hastalıkların en sık görülenleri Romatoid artrit, ankilozan spondilit gibi toplumdaki bireylerden her 100 ila 1000 kişiden birinde olan hastalıklar. 

Kronik hastalıkların tedavilerinde sadece hastalığın neden olduğu sorunları azaltan ilaç tedavilerinin ötesine geçilmesinin şart olduğu düşüncesindeyim. Yalnızca ilaçlara ve mucizevi yöntemlere bel bağlamak gerçekten iyileşmek ve şifa bulmak için kesinlikle yeterli değil. 

İla tedavileri haricinde kronik hastalıklar ve tabii ki iltihabi kronik romatizmal hastalıklarda neler göz önünde bulundurulmalı?

  • Beslenme ve bağırsak sağlığı
  • Gerekli vitamin-mineral desteklerinin sağlanması
  • Metabolik ve hormonal durum
  • Uyku düzeni
  • Egzersiz
  • Stres yönetimi
  • Toksik-zehirleyici etkenlere maruziyet
  • Diş sağlığı

1. Beslenme ve bağırsak sağlığı: Modern hayat ne yazık ki pek çok cazip görünen ama aslında zehirden farksız gıda tuzakları ile dolu. Bunlardan tamamen kaçınabilmek kabul edelim ki imkansız ancak maruziyetimizi makul seviyelere azaltmak mümkün. İşlenmiş gıdalar, şeker yüklü yiyecek ve içecekler, aşırı unlu mamul ve hamur işi tüketimi, tek tip ve dengesiz beslenme, aç değilken bile sürekli atıştırma pek açıktır ki bizi hasta edecek önemli etkenler. Yine yukarıda sıraladığım beslenme yanlışlarının bağırsaklarımızın ve dolayısıyla bağışıklık sistemimizin sağlıklı olmasında önemli role sahip bağırsak bakteri düzeninde (bağırsak florası) yaptığı olumsuz etkiler romatizmalar dahil bir sürü kronik hastalığın tetikleyicisi. Beslenmenin düzenlenmediği bir kronik hastalık tedavisi kesinlikle çok eksik bir tedavi olarak değerlendirilmeli. Kişiye özel düzenlemeler gerekli olmakla beraber işlenmiş gıdalardan, unlu mamullerden, yüksek şeker ve tatlandırıcı içeren ürünlerden kaçınmak; Çok sık ve özellikle gece saatlerinde ara atıştırmaları mümkün olduğunca yapmamak ve mevsiminde taze sebze, meyvenin ve organik gıdaların olduğu, besin içerikleri açısından dengeli beslenmeyi tercih etmek hem hastalıkların tedavisi hem de hastalıklardan korunmada hemen tüm mucizevi olduğu iddia edilen tedavi yöntemlerinden çok daha etkili bir tedavidir. 

2. Gerekli vitamin-mineral desteklerinin sağlanması: Ne yazık ki gıdaların bize sağladığı vitamin ve mineral içeriği günümüzün toksik ve stresli ortamında bize yeterli gelmiyor. Özellikle bazı vitamin ve minerallerin bağışıklık sistemimiz başta olmak üzere vücudun işleyişinde önemli rolleri var. Bu rollerini kocaman bir makinedeki ufak dişli çarklar gibi düşünebiliriz. Görünüşte makinede dışarıdan sorun yok ve her şey yolunda gibi gözükse de bu ufak dişli çarkların yokluğunda makinenin yeterince verimli çalışması mümkün olamayabiliyor, hatta makinenin tamamen durduğu bile görülebiliyor. Romatizmal hastalıklar ve bağışıklık sistemi için özellikle önemli olan vitamin ve minerallerin bazıları şunlar: D vitamin, B12 vitamini, Folik asit, magnezyum, çinko.

3. Metabolik ve hormonal durum: Vücut, kocaman bir makine, birbiri ile bağlantılı çalışan birçok sistemin oluşturduğu muazzam bir yapı. Bu yapının herhangi bir noktasında bir sorun olduğunda bu sorunun diğer sistemleri etkilememesi de mümkün değil. Keza pek çok kronik hastalığın zemininde de sorunun olduğu sistemin haricindeki alanlarda olan bir sorunun başlatıcı veya sorunu artırıcı etkileri söz konusu. Örneğin şeker-karbonhidrat metabolizmasındaki sorunların bağışıklık sistemi sorunları ve dolayısıyla romatizmal hastalıklarla ilişkisi düşünebileceğinizden bile çok daha fazla. Metabolizmayı düzenleyen tiroid bezi, vücudun fizyolojik ve mental streslerine yanıt veren böbrek üstü bezi, temelde cinsiyet ile ilgili görünse de bağışıklık sistemi ve genel sağlık üzerine çok belirgin etkileri olan cinsiyet hormonları belli başlı akla ilk gelen örnekler. Bu diğer sistemlerdeki olası sorunları değerlendirmeden romatizmalar dahil kronik sorunları tam anlamıyla düzeltebilmek de neredeyse imkansız. 

4. Uyku Düzeni: Son yıllara kadar uykunun sadece enerji şarjı sağlayan basit bir süreç olduğu düşüncesi vardı. Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalar bundan çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. Uyku sürecinde salgılanan bazı madde ve hormonların dokuları tamir edici ve düzeltici etkileri olduğu biliniyor. Yine sinir sisteminin zararlı maddeleri yapısından uzaklaştırabilmesi en etkili biçimde uyku esnasında oluyor. Ancak burada uyku sürecinin zamanlaması, süresi ve kalitesi çok önemi. Yukarıda bahsettiğim uykunun olumlu etkileri asıl gece uykusu ile sağlanabiliyor, gündüz veya bölünmüş şekillerde alınan uyku ile aynı etkiyi sağlamak mümkün değil. En değerli uyku saatlerinin gece 22:00 ile 03:00 arasındaki süreç olduğunu gösteren veriler mevcut. Uyku ortamının tam karanlık, sessiz, aşırı sıcak veya soğuk olmaması, cep telefonu ve elektrikli cihazlar gibi elektromanyetik etki yaratan etkenlerden uzak olması da çok önemli. 

5. Egzersiz: Hareketsizlik zamanımızın en büyük sorunlarından biri. Pek çoğumuz masa başı bir işte çalışıp, araba ile evden işe, işten eve gidip eğliyoruz. Eğlencemiz evde televizyon, sinemada film izlemek veya bir restoranda oturup yemek yemek. Fizyolojimizin gerektirdiği hareketliliği çok azımız sağlayabiliyoruz. Bu hareketsizlik de metabolik, iltihabi pek çok hastalık ile ilişkili. Egzersizin faydalı etkilerine yönelik hemen her hafta yeni büyük çalışma sonuçları yayınlanıyor. Egzersizin sağladığı faydalar saymakla bitmeyecek gibi. Egzersiz yapanlarda şeker hastalığı, kalp hastalığı, kanser daha az görülüyor. Bu kişiler daha uzun ve sağlıklı yaşıyorlar. Bunama daha nadir görülüyor. Egzersiz ile bağışıklık sisteminin daha etkili çalıştığı ve pek çok hastalığın yatıştığı konusunda bilgiler var. Hasta veya sağlıklı, yaşlı veya genç her bireyin kendi kapasitesi sınırlarında egzersiz yapması ve hareket etmesi alınacak bir ton ilaçtan çok daha etkili bir tedavi. 

6. Stres Yönetimi: Stresin hastalıkları artırıcı etkisini bilmeyen yok. Sadece kişisel gözlemleriniz ile bile yoğun stres sonrası pek çok ağır hastalığın, hatta ölümle sonuçlanan sağlık sorunlarının ortaya çıktığını fark etmişsinizdir. Romatizmal hastalıkların da önemli tetikleyicilerinden biri stres. Stres zamanlarında özellikle böbrek üstü bezinden salgılanan kortizon ve benzeri hormonların dengesinde oluşan bozukluklar, romatizmal hastalıkların da tetiğini çekilmesine veya var olan hastalığın alevlenmesine, ağırlaşmasına neden olabiliyor. Ancak “stresten kaçınmalı, stres yapmayın” diye üstünkörü verilecek öğütlerin de açıkçası hiçbir pratik faydası yok. Modern zamanlarda, hele ki şehir yaşamında, hele ki bu coğrafyada yaşıyorsanız stres her adımda karşınıza çıkabiliyor, istemli olarak bundan kaçabilmek genelde mümkün değil. Stresten kaçmaktan fazla stresi yönetmek, yumuşatmak bir yol olabilir. Bunun için metotlar, yöntemler var. En önemlisi bence egzersiz, en etkili stres azaltıcı. Boş zamanlarda ilgilenecek hobiler de benzer şekilde etkili. Daha sistematik, detaylı yaklaşımlar için bazı metotlar var. Örneğin “Mindfullness” adı verilen yöntem, gelecek kaygısı ve endişeleri bir yana bırakıp anı yaşamanın keyfine, güzelliğine odaklanmanızı sağlayabiliyor. Meditasyon yine önemli bir rahatlama yolu. Pek çok meditasyon ekolü var, size uyabilecek birini denemek ciddi katkı sağlayabilir. Ruh ve bedeni bir arada rahatlatacak yoga veya Tai-Chi gibi metotların da etkinliği ile ilgili yine pek çok bilimsel veri mevcut. Tüm bu yöntemlerin pek çok yerde eğitimlerine ulaşmak mümkün. Bir dip not olarak çok özel durumlar ve kısa süreler haricinde antidepresan ilaçları çok da tasvip ettiğimi söyleyemeyeceğim. Bir yakınınızın kaybı, iş kaybı, aile içi ciddi sorunlar veya sizde veya yakınlarınızdan birinde önemli bir sağlık sorunu olması gibi ciddi endişe yaratan durumlarda belli bir süre gündeme gelebilmekle beraber, her stres yaşayan bireyin bir antidepresan ilaca sarılması bence yanlış ve içinden çıkılması daha da zor sorunlara gebe. 

7. Toksik-zehirleyici etkenlere maruziyet: Modern çağın bir başka büyük sorunu. Hemen her dakika bir başka toksik etkene maruz kalıyoruz. Soluduğumuz havada egzoz gazı, ısınma ve sanayi ilişkili solunumsal zehirler var; içtiğimiz suda taşındığı damacanadan kaynaklanan hormon etkileyici maddeler mevcut; yediğimiz gıdada tarım ilacı, hormonlar bulunuyor. Sürdüğümüz deodorant, vücut kremi veya dişimizi fırçalarken kullandığımız diş macunları bir başka hikaye. Hatta hiçbir şey yapmadan evimizde otururken bile cep telefonu ve Wi-fi sinyallerine bağlı elektromanyetik toksisiteye maruz kalıyoruz. Peki ne yapmalıyız? İlk olarak kaçınabileceğimiz toksik etkenlerden kaçınmaya çalışmalıyız. Örneğin suyu cam damacanada almak; gıda ve suyu camda muhafaza etmek, yapışmaz tava, alüminyum folyo gibi pişirme araçları yerine sağlıklı olan mutfak malzemelerini tercih etmek; kozmetik ve deodorant, parfümü alüminyumsuz ve toksik maddelerin az olanlarından tercih etmek; hiç olmazsa uyku mekanımızda, uyurken odamızda telefon ve elektrikli cihaz bulundurmak gibi önlemler bizi bir miktar bu zararlı etkenlerden uzak tutabilir. Ancak asıl yapılması gereken toksik maddelere ile başa çıkan atılım organlarımızın iyi çalışmasını sağlamak. Bu atılım organlarının en başta gelen 3 tanesi karaciğer, böbrek ve barsaklar. Bu organlarımıza zarar verecek beslenme alışkanlıklarını ve alkol gibi zararlı etkenleri en aza indirmek ve bu organ ve sistemleri destekleyecek beslenme, destek ürün ve eksik vitamin minerallerin tamamlanması çok büyük önem taşıyor. 

8. Diş sağlığı: Bir İç Hastalıkları ve Romatoloji doktoru olarak muayenem sırasında hastama diş ve diş eti şikayetleri konusunda soru sormam, bu konuda sorun varsa uzun uzun irdelemem ve en azından dişlerin görsel olarak genel bir kontrolünü yapmam bazı hastalarımca tuhaf karşılanıyor. Örneğin ellerinde ağrı ve şişliği var, ben hekim olarak el ağrısıyla ilgili sorulardan hemen sonra diş ile ilgili soru sorunca “bu doktor tuhaf galiba” bakışlarıyla karşılaştığım olabiliyor. Halbuki sormamak büyük eksik olabilir. Zira pek çok çalışma ile gösterilmiş ki diş ve diş etindeki sorunlar ve bunların göz ardı edilip tedavi edilmeden yıllar geçirilmesi ciddi bir oranda kanser ve romatizmal hastalık ortaya çıkma riskini artırıyor. ACR olarak kısaltılan Amerikan Romatoloji Cemiyeti’nin “Romatoid artrit” adı verilen ve en sık görülen iltihabi romatizmal hastalıktan korunma önerileri arasında diş ve diş eti kontrollerinin yapılması ve gerek görülürse zaman kaybetmeden bu sorunların tedavi edilmesi önerisi mevcut. Ağız içi pek çok ve değişik, az bulunan bakterinin bulunduğu bir ortam. Şayet diş ve dişeti sorunu varsa bu bakterilerin kan yoluyla sistemik dolaşıma katılması ve bağışıklık sistemini bozacak biçimde bu sistemi alarma geçirmesi çok büyük bir olasılık. Dişlerdeki civa içeren amalgam dolgular ve vücut ile uyumu fazla olmayan protez vb gibi yabancı yapıların da olumsuz etkileri olması mümkün. Bu noktada kısa bir uyarı: Civa içeriği olan ve az miktarlarda da olsa sürekli civa salgılanması ile sağlığımızı olumsuz etkileyen amalgam dolgunuz (siyah veya gümüş renkte olabilir)  varsa lütfen bir uzman görüşü almadan bunu çıkarttırmak, değiştirmek için panik halinde girişimde bulunmayın. Çünkü gereken önlem ve doğru metotlar uygulanmadan yapılacak amalgam dolgu değişimi, dolgudaki civanın bir anda yüksek miktarlarda vücuda geçmesine ve iyi bir şey yapmaya çalışırken pek çok hastalığı aktive edecek bir akut zehirlenmeye neden olabilir. 

Sonuç olarak başta iltihabi romatizmal hastalıklar olmak üzere kronik hastalıkların sadece ilaçla tedavi edilmesi yeterli değildir ve eksiktir. Mutlaka hastalığı başlatıcı, artırıcı etkenlerin göz önüne alınması ve vücudun sağlıklı işleyiş düzenine kavuşması hedeflenmeli ve bu yolda tedavi planlamaları yapılmalıdır.